son beğenilen tanımları son kötülenen tanımları
genel istatistikler
acaba kuyuya eğilenleri hep beraber iteklesek ve şu kuyuyu bir güzel ziftle kapasak o zaman özlenen edebe ulaşabilir miyiz acep? ve hatta acaba irtica da o kuyuda olmasın bir taşla iki kuş.
ufak bir not: mevlana celaleddin rumi'nin mesnevi isimli eserindeki hikayeleri ömer lütfi mete, güzel bir anlatımla televizyona uygun şekilde düzenlemiştir. hikaye sahibi değildir yani.
1994 yılında ankara'da büyükşehir belediyesi bünyesinde çok anlamlı bir projeye imza atmış ve sonuna kadar da takipçisi olmuştu. bu proje ankara'nın alt gelir, varoş, gecekondu mahalleleri ve bir çok isimle adlandırılan ve adını nasıl koyarsanız koyun işte o bölgelerinde derslikler açtı. matematikten tiyatroya kadar konularında uzman öğretmenler, haftanın 7 gününe özenle bölüştürülmüş şekilde bu çocuklara dersler verdi. bendeniz de bu okullardan birinde tiyatro öğretmenliği yaptım. dikkatimi çeken müzik, tiyatro, beden eğitimi ve diğer sosyal derslere daha ağırlık verilişiydi. benim ders saatim diğerlerininkinden fazla idi yani. bu okullar sayesinde bir çok öğrencinin maddi sıkıntıları bilinmekle beraber başarılı olanlara da imkanlar sağlandı. bu çocuklara laf olsun torba dolsun diye derslikler açılmadı. okullar arası müsabakalarla sosyal hayatları değişti. değiştiğini nereden biliyoruz? bu okullarda öyle hikayeler dinliyorsunuz ki, gerçekten şehrin dışında bir yaşam olduğunu ve onların sizden sizin onlardan habersiz yaşayıp gittiğini zannediyorsunuz. bu çocuklardan bazıları ilk kez mahallenin dışına çıkıyor, bazısı ilk kez tiyatro sahnesi görüyor vs. hepimizin bildiği ama ısrarla duyarsız kaldığı cinsten şeyler işte. ama nihat hoca duyarsız kalmadı ve bu çocuklara gerçekten el verdi. İş bu nedenle; nihat hatipoğlu'nun kendi yaşamında sergilediği islam ahlakının göstergesi olmuştur. bütünüyle tevede söylediklerine imza atmasam da, ahlakı ile bir ankaralı olarak kendisinin hayrı gizli yapmayı da bilenlerden olduğundan haberdarım. sağ elin verdiğini sol el görmemiş ama alan eller anlatmıştır. bu nedenle hayrı ifşa olmuştur. Özetle dinin sadece zahir değil batin da olduğunu bilen hocalardandır vesselam.
efendim bu zatı bendeniz en son bu sabah bir magazin programında matematikçi ve doktor olan ömer isminde bir çocuk ile dalaşırken izledim. tabiri caizdir 'hönk' diye kilitlendim ekrana. neler oluyor diye can kulağımı da açtım. bağrışmalar arasından bir iki kelime sığındı, anlattılar bana olanları. kelimeler de isyanda tabi. zira o adamların ağzında doğru sıralanamadıkları için kaçmak istiyorlardı ve bu nedenle de, yüce bana sığındılar. "azıcık sabredin sonra ben sizi doğru sıralarım, gidin şimdi görevinizi ifa edin" dedim ve izlemeye ve de dinlemeye koyuldum. zira vücut dili denilen şeyin hareketi de epey göz dolduruyordu. bir ara reklam geldi. o da ne bendeniz reklamları da izledim. nasıl dönecekler söze diye iyice daldım ekrana. ve gergin girilen reklam arasında kıyamet kopmuş belli ki. herkes açtı ağzını yumdu gözünü. hepsi allah için konuşuyormuş. hepsi meğer alimmiş. vallahi ağızlarından duydum. vücut dillerine yorum yapamayacak kadar kilitlendim ve birden elimdeki kalemi meslekten kalma bir alışkanlıkla televizyona doğru uzattım ve açtım ağzımı, "bunlar beklenen kıyameti konuşuyor be tanrım yoksa beklenen kıyamet bunlar mı?" diye bir nida gönderdim sevgili tanrıma. sonra susmadı çenem ve... "zira tanrım, sana, yunus emre gibi seslendim. umarım kızmadım bana güzel allah'ım, gurban olduğum rabbım. sana her şekilde seslenmeyi seviyorum. şimdi cehennem zebanileri bana, tanrı diyenler için bir yer ayırtmıştır zaar. ey sonsuz rahmet sahibi ve lütufkar yaratan, ben cennet de istemem cehennem de bana seni gerek seni desem ya da ete kemiğe büründüm yunus diye göründüm desem acep beni anlar mısın? senden başkasının beni anlamasına gerek var mı be tanrım? ben senin ilişkiler konusunda çok hassas olduğunu duydum ve de yaşadım. hazreti musa ile bir hikayen var çok ilgimi çekti. güya hazreti musa'ya bir adam gelmiş. biraz ekmek istemiş. musa da "senin dinin ne" demiş. o da "ben puta taparım" diye cevap vermiş. musa'da adama ekmek vermeyip "git putun versin" demiş. sonra birden senin nidan yükselmiş. ey musa ne oluyorda sen kendini allah sanıyorsun ve benim kulumun rızkını kesiyorsun. musa "ama allah'ım putperestim dedi." diye kalakalmış. ey musa sen kim oluyorsun da, ben, kullarımdan bazıları bana inanmadığı halde, onların rızklarını kesmez iken sen kesiyorsun." bu hikaye beni çok etkiledi ve senin ilişkiler konusundaki hassasiyetini çok sevdiğin musa ile gördüm. bir hikaye de mesnevi de okudum allah'ım. anlatsam sıkılır mısın? sıkılmazsın zira çok seversin hazreti mevlana'yı öyle gördüm açıkçası ve de kıskandım bunu da bilesin rabbım. hikaye şu ki; bir sütçü öyle aşka gelmiş öyle aşka gelmiş ki, cezbede diyorlar allah'ım bu aşka, o aşk ile sana yalvarmaya başlamış, "gel senin bitlerini kırayım, saçlarını tarayayım. en taze sütümü içireyim" demiş. bunu duyan musa ise "bu ne cüret sen ne biçim konuşuyorsun yüce yaratanla" diye çıkışmış sütçüye. sonra yine senden bir nida gelmiş musa'ya. bu arada allah'ım hep merak ediyorum niye musa diye. cevabını aldım ama bunu yarın konuşalım tamam mı? konuyu dağıtmayım be allah'ım. sonuç da sen musa'ya "nasıl olurda kulumun bana olan sevgisinin önüne geçersin. sana ne nasıl isterse öyle sever beni" demişsin. kendimce anladım ki sana olan sevgilerimiz seni nerde bulur görür isek öyle olabiliyor. ben seni seviyorum alah'ım. kime ne? değil mi? tanrı olarak da rab olarak da ulu olarak da. ama ben bu adamlardan hazzetmedim allah'ım, ama yunus ile bitireyim sözümü o zaman. sever beni zira kendisi ve selam olsun ona da ilet lütfen. ne güzel diyor. "yaradandan ötürü yaradılanı hoş gör." öyle yapıyorum alah'ım. senin hatırın için yani. zira bana bu kadar hak vermişsin niye almayım ki. sen benim için korkunç bir üfürük değilsin ki. tanıyorum ben seni. sen bensin, ben senim, ben ise sensiz bir hiçim yani ben bir hiçim ve sen benim sevgilimsin ve senin sevginle ben bir sevgiyim." (bkz: allah'a tanrı demek) işte büyük alimin vücut dili ve söyledikleri karşısında bu düşünce spazmını yaşadım ve önce rabbıma sonra da hazreti süleyman ateş'e teşekkürlerimi bir borç bildim. ve adını başlıklara taşıdım... teşekkürler...
bendeniz de kendisini sevmek farzmış zannedelenlerin kimi zaman sevmeyenleri günahkar kabul edebileceği sonucu bile belirmektedir. sonuç olarak sevmiyorum abi bana hitap etmiyor diyebilme hakkı ile beraber tersi de vuku bulabilir. ama hazeyeme'nin yazdıkları bendeniz de bu kadına sosyal olarak bakma dürtüsünü daha da pekiştiriyor. zira yazdıklarının tamamı belgeli bilgili...
fısfıs orucu bozmaz efendim... zira nefesiniz açmak için elinizdeki o küçük sprey kutusunun içindeki nefese yaşamak için ihtiyacınız vardır. içinde sadece nefes vardır vitamin ve benzeri şeyler bulunmamaktadır. gönül rahatlığı ile oruçken nefesinz daraldığında sıkabilirsiniz vereceği o acılığa da allahın bahşetiği nefesi alabileceğiniz için görmezden geleceksiniz. msn'de de sahurdan sonra konuşmaya devam ederseniz iki iblis gelip sizi sabaha kadar boğacaktır aman dikkat! sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz. sözlük sistemi ile geliştirilmiştir. |