türbanlılar odtü yü bilkent i kazanamaz

    akıllı sözü olmadığı ayan ve de beyan ortada olan lastik ve de tahriki artırılmış cümlelerden. bir zır deli akademisyen kuyuya taş atmış, şimdi cümle alem kuyudan taşı çıkarmayı çalışıyor.
    acaba kuyuya eğilenleri hep beraber iteklesek ve şu kuyuyu bir güzel ziftle kapasak o zaman özlenen edebe ulaşabilir miyiz acep? ve hatta acaba irtica da o kuyuda olmasın bir taşla iki kuş.
    (22.09.2007 01:17)

vampirler iftara doyuyor zirvesi

    detroitli kizil'in çağrısı ile daha bir anlam bulacağına ve o zaman gerçekten adına yaraşır olacağına inandığım zirvedir.
    (21.09.2007 01:51)

adile naşit

    hayranlığımın hiç bitmeyeceği sanatkar. sadece bir çoğumuzun büyüğüne değil, bir kuşağa da sesi ile neler neler öğretmiş iyi uykular perisi. ruhu şad olsun.
    (21.09.2007 00:11)

kalemzede

    zede ve kalem sözcüklerinin birlesmesi sonucu, yazdığı yazıdan yaralanmış, kalemi yüzünden çilelere düçar olmus gibi anladığım birlesmek zorunda kalmış kelime. en güzel kalemzede'nin anlatacağını düşünüyorum. kalemzede diyarımıza katılmış yeni yazarlardandır. kaleminin ve anlatımının diğer yazarlar tarafından da kısa zamanda fark edileceğine emin olduğum vampir...diyarda demleri, safaları ziyade olsun efendim.
    (20.09.2007 21:56)

paylaşım için nicelerine

    karmada hitit cadisi'nin notu olarak okumaktan keyif aldığım söz öbekciğimiz.
    (19.09.2007 05:38)

unutmak

    imkansızla savasmaktir zaar. ve savasmaktir da kiminle?
    (19.09.2007 01:57)

kapıları açmak

    senaristlerinden birinin sözlük yazarı olduğu, an itibari ile de saba makamında sabah ezanından sonra tekrarlarının yayınlandığı dizi. 6. bölüm son... ama yarasalar osman sınav'ın bu diziyi tekrar çekmeye kararlı olduğunu söyledi.
    ufak bir not: mevlana celaleddin rumi'nin mesnevi isimli eserindeki hikayeleri ömer lütfi mete, güzel bir anlatımla televizyona uygun şekilde düzenlemiştir. hikaye sahibi değildir yani.
    (19.09.2007 00:38)

nihat hatipoğlu

    ankaralı olarak bilinir. Çünkü hayatını orada idame etmektedir. sadece salı-Çarşamba günleri istanbul'a gelmektedir. ramazan müstesna tabi. yıllık izninden kullanıyordur zaar. efendim kendisini daha yakından tanınması açısından bir iki not düşmek isteyeceğim kimselerdendir. Şahsen tanıyışım yazacağım hikayeden sonra olmuştur. bu nedenle de hakkında çok rahat atıp tutabileceğim bir kimsedir.
    1994 yılında ankara'da büyükşehir belediyesi bünyesinde çok anlamlı bir projeye imza atmış ve sonuna kadar da takipçisi olmuştu. bu proje ankara'nın alt gelir, varoş, gecekondu mahalleleri ve bir çok isimle adlandırılan ve adını nasıl koyarsanız koyun işte o bölgelerinde derslikler açtı. matematikten tiyatroya kadar konularında uzman öğretmenler, haftanın 7 gününe özenle bölüştürülmüş şekilde bu çocuklara dersler verdi. bendeniz de bu okullardan birinde tiyatro öğretmenliği yaptım. dikkatimi çeken müzik, tiyatro, beden eğitimi ve diğer sosyal derslere daha ağırlık verilişiydi. benim ders saatim diğerlerininkinden fazla idi yani.
    bu okullar sayesinde bir çok öğrencinin maddi sıkıntıları bilinmekle beraber başarılı olanlara da imkanlar sağlandı. bu çocuklara laf olsun torba dolsun diye derslikler açılmadı. okullar arası müsabakalarla sosyal hayatları değişti. değiştiğini nereden biliyoruz? bu okullarda öyle hikayeler dinliyorsunuz ki, gerçekten şehrin dışında bir yaşam olduğunu ve onların sizden sizin onlardan habersiz yaşayıp gittiğini zannediyorsunuz. bu çocuklardan bazıları ilk kez mahallenin dışına çıkıyor, bazısı ilk kez tiyatro sahnesi görüyor vs. hepimizin bildiği ama ısrarla duyarsız kaldığı cinsten şeyler işte.
    ama nihat hoca duyarsız kalmadı ve bu çocuklara gerçekten el verdi. İş bu nedenle; nihat hatipoğlu'nun kendi yaşamında sergilediği islam ahlakının göstergesi olmuştur. bütünüyle tevede söylediklerine imza atmasam da, ahlakı ile bir ankaralı olarak kendisinin hayrı gizli yapmayı da bilenlerden olduğundan haberdarım. sağ elin verdiğini sol el görmemiş ama alan eller anlatmıştır. bu nedenle hayrı ifşa olmuştur. Özetle dinin sadece zahir değil batin da olduğunu bilen hocalardandır vesselam.
    (19.09.2007 00:37)

dahi

    çizgileri aşmiş bir acayip şey. zira yararı da zararı da var. başına gelen bilir...
    (18.09.2007 01:24)

argus wishingwell

    hikayenin kalan yarısını zirvede anlatacağım ve beraber sonlandıracağım (bkz: dahi ) şey. iş bu nedenle de kader arkadaşım.
    (18.09.2007 01:22)

epey

    çokluk ifade eden bir kelimedir. üzerinde dilbilimcilerin epey kafa yorduklarından bile olma özeliği vardır. epey adından bahsettirmiştir (bkz: kerata. )
    (18.09.2007 00:58)

süleyman ateş

    diyanet işleri eski başkanı olmasının yanı sıra bir gazetedeki köşesinde fetva veriyor. akademisyen kendileri prof. yani. işin ehli anlamına geliyor bu prof. nasıl alındığı ile ilgili hep muammalar olan bir unvandır da bu profluk unvanı.
    efendim bu zatı bendeniz en son bu sabah bir magazin programında matematikçi ve doktor olan ömer isminde bir çocuk ile dalaşırken izledim. tabiri caizdir 'hönk' diye kilitlendim ekrana. neler oluyor diye can kulağımı da açtım. bağrışmalar arasından bir iki kelime sığındı, anlattılar bana olanları. kelimeler de isyanda tabi. zira o adamların ağzında doğru sıralanamadıkları için kaçmak istiyorlardı ve bu nedenle de, yüce bana sığındılar.
    "azıcık sabredin sonra ben sizi doğru sıralarım, gidin şimdi görevinizi ifa edin" dedim ve izlemeye ve de dinlemeye koyuldum.
    zira vücut dili denilen şeyin hareketi de epey göz dolduruyordu. bir ara reklam geldi. o da ne bendeniz reklamları da izledim. nasıl dönecekler söze diye iyice daldım ekrana. ve gergin girilen reklam arasında kıyamet kopmuş belli ki. herkes açtı ağzını yumdu gözünü. hepsi allah için konuşuyormuş. hepsi meğer alimmiş. vallahi ağızlarından duydum. vücut dillerine yorum yapamayacak kadar kilitlendim ve birden elimdeki kalemi meslekten kalma bir alışkanlıkla televizyona doğru uzattım ve açtım ağzımı,
    "bunlar beklenen kıyameti konuşuyor be tanrım yoksa beklenen kıyamet bunlar mı?" diye bir nida gönderdim sevgili tanrıma. sonra susmadı çenem ve...
    "zira tanrım, sana, yunus emre gibi seslendim. umarım kızmadım bana güzel allah'ım, gurban olduğum rabbım. sana her şekilde seslenmeyi seviyorum. şimdi cehennem zebanileri bana, tanrı diyenler için bir yer ayırtmıştır zaar. ey sonsuz rahmet sahibi ve lütufkar yaratan, ben cennet de istemem cehennem de bana seni gerek seni desem ya da ete kemiğe büründüm yunus diye göründüm desem acep beni anlar mısın? senden başkasının beni anlamasına gerek var mı be tanrım?
    ben senin ilişkiler konusunda çok hassas olduğunu duydum ve de yaşadım. hazreti musa ile bir hikayen var çok ilgimi çekti.
    güya hazreti musa'ya bir adam gelmiş. biraz ekmek istemiş. musa da "senin dinin ne" demiş. o da "ben puta taparım" diye cevap vermiş. musa'da adama ekmek vermeyip "git putun versin" demiş. sonra birden senin nidan yükselmiş. ey musa ne oluyorda sen kendini allah sanıyorsun ve benim kulumun rızkını kesiyorsun. musa "ama allah'ım putperestim dedi." diye kalakalmış.
    ey musa sen kim oluyorsun da, ben, kullarımdan bazıları bana inanmadığı halde, onların rızklarını kesmez iken sen kesiyorsun." bu hikaye beni çok etkiledi ve senin ilişkiler konusundaki hassasiyetini çok sevdiğin musa ile gördüm.
    bir hikaye de mesnevi de okudum allah'ım. anlatsam sıkılır mısın? sıkılmazsın zira çok seversin hazreti mevlana'yı öyle gördüm açıkçası ve de kıskandım bunu da bilesin rabbım.
    hikaye şu ki; bir sütçü öyle aşka gelmiş öyle aşka gelmiş ki, cezbede diyorlar allah'ım bu aşka, o aşk ile sana yalvarmaya başlamış, "gel senin bitlerini kırayım, saçlarını tarayayım. en taze sütümü içireyim" demiş. bunu duyan musa ise "bu ne cüret sen ne biçim konuşuyorsun yüce yaratanla" diye çıkışmış sütçüye. sonra yine senden bir nida gelmiş musa'ya. bu arada allah'ım hep merak ediyorum niye musa diye. cevabını aldım ama bunu yarın konuşalım tamam mı? konuyu dağıtmayım be allah'ım. sonuç da sen musa'ya "nasıl olurda kulumun bana olan sevgisinin önüne geçersin. sana ne nasıl isterse öyle sever beni" demişsin. kendimce anladım ki sana olan sevgilerimiz seni nerde bulur görür isek öyle olabiliyor. ben seni seviyorum alah'ım. kime ne? değil mi? tanrı olarak da rab olarak da ulu olarak da. ama ben bu adamlardan hazzetmedim allah'ım, ama yunus ile bitireyim sözümü o zaman. sever beni zira kendisi ve selam olsun ona da ilet lütfen. ne güzel diyor. "yaradandan ötürü yaradılanı hoş gör." öyle yapıyorum alah'ım. senin hatırın için yani. zira bana bu kadar hak vermişsin niye almayım ki. sen benim için korkunç bir üfürük değilsin ki. tanıyorum ben seni. sen bensin, ben senim, ben ise sensiz bir hiçim yani ben bir hiçim ve sen benim sevgilimsin ve senin sevginle ben bir sevgiyim." (bkz: allah'a tanrı demek)

    işte büyük alimin vücut dili ve söyledikleri karşısında bu düşünce spazmını yaşadım ve önce rabbıma sonra da hazreti süleyman ateş'e teşekkürlerimi bir borç bildim. ve adını başlıklara taşıdım...
    teşekkürler...
    (18.09.2007 00:24)

gilgalad

    geldim ve bana radyoda summertime çaldı. ama kimin sesinden bu önemli olan...
    (17.09.2007 23:11)

sezen aksu

    seveni de sevmeyeni de olan müzik insanı. kendimi bildim bileli kendisine sosyal bir pencereden baktım kendimce ve hatta 14 yaşında kendisi ile pek de fena sözler içeren bir sosyal konuşma yaşadım. beni iyi bozmuştu hakkını veriyim. sıkı bir rockçu olarak dumura uğramış ağzımın payını almıştım bir güzel. ama olsun kendisinin de yazdığı gibi, içimdeki zehiri de bir güzel dökmüştüm. ama sonuç olarak "sezen'i sevmeyen cennete girebilir mi? sezen'i dinlemeyenin müzik kulağı gelişir mi? başima gelen musibetlerin nedeni sezen'i sevmediğimden mi?" gibi bu tür sorular geliyor aklıma.
    bendeniz de kendisini sevmek farzmış zannedelenlerin kimi zaman sevmeyenleri günahkar kabul edebileceği sonucu bile belirmektedir. sonuç olarak sevmiyorum abi bana hitap etmiyor diyebilme hakkı ile beraber tersi de vuku bulabilir. ama hazeyeme'nin yazdıkları bendeniz de bu kadına sosyal olarak bakma dürtüsünü daha da pekiştiriyor. zira yazdıklarının tamamı belgeli bilgili...
    (17.09.2007 22:12)

ramazan fetvaları

    astım hastalarının kullandığı sprey halk arasındaki tabiri ile fısfıs orucu bozar mı? gibi mantık içeren sorulara da denk gelebilirsiniz. bendeniz gibi belli bir yaşta astim olduğunuzu öğrendiniz ve bugüne kadar böyle bir bilgiye ihtiyacınız olmadı ise ramazan fetvaları bu gibi durumlarda anlam bulabilir. bir de msn orucu bozar mı kabilinden sorular da vardır ki bunlar için derin hoca olmak gerekir.
    fısfıs orucu bozmaz efendim... zira nefesiniz açmak için elinizdeki o küçük sprey kutusunun içindeki nefese yaşamak için ihtiyacınız vardır. içinde sadece nefes vardır vitamin ve benzeri şeyler bulunmamaktadır. gönül rahatlığı ile oruçken nefesinz daraldığında sıkabilirsiniz vereceği o acılığa da allahın bahşetiği nefesi alabileceğiniz için görmezden geleceksiniz. msn'de de sahurdan sonra konuşmaya devam ederseniz iki iblis gelip sizi sabaha kadar boğacaktır aman dikkat!
    (17.09.2007 21:58)

sayfa: 1-2-3-4-5...-18

Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.